SÖZCÜĞÜN ÖZÜNE, ÖZGÜNLÜĞÜNE TUTUNMAK

Kelimeler çok önemli, o kadar önemli ki, dilimizi oluşturan kıymetli yapı taşı her tanesi. Sözcükler birbiri ardına sıralanır, bir dil oluşturur ve o dil konuşuldukça, konuşanların kimliğine, kişiliğine işler. Sözler özleri yansıtır. Sözünü kaybeden, özünü de kaybeder. Kişiler de toplumları oluşturur. Toplumlar ortak dille iletişim kurarken milletler oluşur. Milletten veya milletlerden de devletler kurulur. Bir devletin, milletin dili, o sebepledir ki çok özeldir. Deforme edilirse tıpkı özenle yapılan bir dondurmanın eriyip bulamaca dönmesi gibi, o da erir ve ne olduğu belirsiz bir bulamaç şeklini alıverir. Dilimizi korumazsak, onu doğru konuşup yazıya da doğru aktarmazsak ve kelimelerin ifade ettiği anlamları değiştirip saptırarak, bambaşka gereksiz ifadeler oluşturursak, dilimize büyük darbeler indirmiş oluruz. Bakıyorum da, her dönemin gençlerinde, ergenlerinde yeni kalıplar kullanılıp duruyor. Mesela “atar yapmak” diye bir kalıp yoktu yıllar önce ama şimdi ben dahil herkesin dilinde. Onun yerine “sinirlenmek, tepkisel olmak” denilebilir pekâlâ. Mesela en son çıkan bir lâf var. Düşmek. Yeni kullanımdaki yeri, sevmek, hayran olmak olsa gerek. Ben de tam bilmiyorum ama o anlamda kullanıldığını düşünüyorum. Bir fotoğrafın altına yazılan yorumlara bakmıştım bir gün. Alt alta “Düştümm” yazıyor herkes. Şok geçirdim. İlk olarak “hı? Düşmek?” diyerek şaşırdım. Mesela bir de şöyle bir ifade var: “Ayşe’nin saçının rengine düşmeyen de ne biliyim” Yeni yeni saçma sapan kalıplar! Ben hiçbir zaman türetilen saçma ifadeleri dilime taşımadım ve hep olması gereken Türkçe ifadeler ile konuştum. Keşke herkes önem verse dilimize, onun özgün çizgisini korusa, bunu önemsese ve buna emek verebilse….

Yorum bırakın