BENİM ÜTOPYAM

Dünyanın çarpılmış düzensizliğinde can yakıcı bir nokta var. Para. Yokluğu derin sefalet, varlığı bol bol sefa. Sefa ve sefalet arasındaki üç harfte gizli var-yok denklemi. Dünya kaynakları sınırlı, insanın talebi sınırsız. Sınırlıyı sınırsıza yetiştirme döngüsünde kimilerine hiç pay kalmıyor, kimilerine devasa pay düşüyor ve işte bu uçurumda insanlık ölüyor. Bir yanda özel jetler, yatlar, ultra lüks araba koleksiyonları, birbirinden lüks birçok ev, odalar dolusu hepsi dünya markası giysiler, ayakkabılar, aksesuarlar, çantalar, saatler, mücevherler, evde çalışan hizmetçiler, en pahalı restoranlar, en pahalı tatiller ile donatılmış bol bereketli hayatlar, hiçbir şeyin fiyatını umursama zorunluluğu olmadan, her şeye kolaylıkla sahip olarak yaşayan insanlar. Bir yanda o insanların garsona bahşiş diye verdikleri paranın belki yarısı, hatta çeyreği tutarında maaş için bir ay boyunca delicesine çalışıp ailesini geçindiren insanlar. Bir diğer yanda günlerini bir kuru ekmekle geçiren, hayatı boyunca bir lokma hamburger, çikolata hatta peynir-zeytin yiyememiş, parası yetip de deniz görmemiş, tenine deniz suyu değmemiş, ömrü betonun, kerpiçin arasında, toprak içinde geçmiş insanlar. Geçim derdinden başı sıkışa sıkışa canını taşıyacak hâl bulamayıp kendi canına kıyanlarla; parasını nereye saçacağını şaşıranlar aynı atmosferi aynı anda paylaşıyorlar.

Aslında her şey bambaşka olmalıydı, sistemi bozup yeniden inşa edebilmek keşke mümkün olsaydı. Hoş, hayatta her an her şey olabilir, nice nesil göremeyebilir belki ama nihayetinde sistemin iyisi hâkim hâle gelebilir. Bilemem. Ama tüm kalbimle dileyebilirim. “Siz yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz. Biz ise ortadan kaldırılmış yoksulluk. O yüzden anlaşamıyoruz.” demiş Victor Hugo. İçimdeki fırtınayı tek cümleye öyle güzel sığdırmış ki… eğer bir yanda çok zenginlik, diğer yanda çok fakirlik varsa, bunun sebebi hak, hukuk, adalet, eşitlik kavramlarının yokluğudur, dışlanmasıdır. Empedokles’e göre evrenin özünü dört madde oluşturur: Su, hava, ateş, toprak. Bana göre de insanca yaşamanın özünü dört madde oluşturur: Hak, hukuk, adalet, eşitlik. Bu dört temel maddenin birinde bile en ufak araz çıksa denge şaşar. Oysa dünyada bu maddelerin hiçbiri tam anlamıyla yok. Aralara serpiştirilmiş gibi dursa da, hak da, hukuk da, adalet de, eşitlik de hep gücü elinde tutanların isteklerine göre şekilleniyor. Oysa bunlar şekillendirilebilecek şeyler değil. Aksine, insanlar, kurumlar, kuruluşlar, devletler ve uluslararası ilişkiler bu dört kavrama göre kendilerini şekillendirmeli. Yani sözün özü, bu konuda dünya tersine dönmeli.

Dünya kaynaklarının insanın taleplerini karşılamak için fazla sınırlı olduğu sanılsa da, doğru yönetildiğinde bu dünyanın her şeyi her insana gayet yeter. Bir yerde kıtlık varsa başka yerde fazla bolluk olduğu içindir. Oysa eşitçe dağılım yapılsa kimse hiçbir şeyden eksik kalmaz. Mevcut sistemle bunu sağlamak çok zor. Fakat benim ütopyamdaki sistem yeryüzündeki istisnasız her insana hak, hukuk, adalet ve eşitlik sağlıyor. Nasıl mı? Elbette geliştirilebilir ama kabaca tarif etmek gerekirse, istisnasız tüm ülkeleri kapsayan ve uyulmadığı takdirde çok ciddi yaptırımları olan kurallar konulmalı. Bu kuralları denetleyen, ülkeler üstü bir yasama, yürütme, yargı sistemi bulunmalı. Bahsettiğim şey Birleşmiş Milletler’i andırsa da, ondan farklı. Meselesi din, dil, ırk, milliyet, cinsiyet ayrımı yapmaksızın insan olan, insanı insanca yaşatmak için her türlü mağduriyetin engellenmesini sağlayan, dolayısıyla her ülkeye eşit mesafede duran, herhangi bir yanlılık barındırmayan, temelinden tepesine eşitlik, adalet, hak ve hukuk değerlerini katı kurallar çerçevesinde sürdüren bir yapı bu. Bu yapının ekonomik alandaki temel görevlerinden bazıları bence şunlar olabilir: Sebebi ne olursa olsun çalışamayan insanlara en düşük maaş olan işsizlik maaşı bağlanması, herhangi bir iş alanında çalışan maaşının işsizlik maaşının 2 katından başlaması, en yüksek mevkiide çalışan maaşının en düşük mevkiide çalışan maaşının en fazla 5 katı olması. İhtiyaç dahilinde her çocuk başına gelir-gider hesapları yapılarak belirlenen miktarda ebeveynlik destek geliri sağlanması vb.

Dünya çapında her ülkede geçerli olması zorunlu bu politikalarla çalışanların emeklerinin suistimal edilmeden karşılık bulacağı, dezavantajlı durumda olup işsiz kalanların hiçbir şekilde mağdur olmayacağı, en yoksul ile en zengin iki kişinin arasında gelir uçurumunun bulunmayacağı, herkesin beslenme, barınma, giyinme, sağlık, eğitim gibi temel gereksinimlerini eksiksiz yerine getirebileceği, “Yarınım ne olacak? Ayın sonunu nasıl getireceğim?” derdinin sonlanacağı, dolayısıyla finansal yardım kavramının ortadan tamamen kalkacağı bir yaşam alanı olacak yeryüzü. İşte bu benim ütopyam. Belki bir gün… güç başı döndürmeyi bırakıp da insan ölümlü bir yaratık olduğunu hatırlayıp kendine gelirse, özünü bilip de hırslarını silip süpürürse, benim ütüpyam hepimizin dünyası olur. Kim bilir…

Yorum bırakın